24 Ağustos 2012 Cuma

Çizgi Metin'e Biraz Fazla Şahsi Bir Veda


Metin Kurt hayatını kaybetti.

Çok basit bir haber metni olabilir, fazla alelade. Kalp yetmezliğinden, 64 yaşında. Kariyerini falan yazarsın, belki ufak bir şekilde gördüğü siyasi baskıları da geçiştirirsin haberde. Olur biter. Ben biraz şahsi bir yazı yazacağım, okunması elzem değil; yazılması elzemdi; benim açımdan.

Metin Kurt ile bir sonbahar günü tanıştık. Spor Emek-Sen'in binasında, Turhan Hoca (Özyazanlar) vesilesiyle gitmiştim; o dönemde TGC'nin Spor Köşe Yazısı Övgü Ödülü'nü yeni almışım, BirGün'de dönem dönem atraksiyonlar yapıyorum. Zaten BirGün deyince mest oluvermişti, ödül mödül bahane. Çok heyecanlı bir adamdı, hele masada futbol konuşan; futbolun emekçilerine dair kafa patlatan beş altı kişi olduğu için daha da heyecanlanmış, heveslenmişti.

Bir heves, önündeki bir zarfa uzandı. Elleri titreyerek, gözleri parlayarak zarfı açtı. "Bunu bugün sabah kapının altından atmış..." dedi. Üst katındaki grafik tasarımcıdan bahsediyordu. "Logomuzun çok sade olduğunu düşünmüş, hayrına üç dört logo tasarlamış..." Masaya diziverdi önündeki kağıtları. İnceledik, bir iki tanesini beğenmiştik. Ama eminim, logolar çok çok kötü de olsa Metin Kurt beğenirdi. Duygusal bir adamdı, birkaç kez tekrarladı, logolara ek olarak konulmuş notu ve özellikle sonundaki "Çalışmalarınızda başarılar" kısmının üzerinde durdu.

Sonra, 1950'lerden, 60'lardan Milliyet gazetesi kupürleri çıkardı bir dosyadan. Üzerinde durduğu bazı noktaların daha o günlerde bazı yazarlar tarafından ifade edilmiş olmasına değindi. Masada BESYO öğrencisi birisi vardı, yüksek lisans yapacaktı. Antrenörlük işleyişiyle ilgili bazı hukuki sıkıntıları anlattı. Metin Kurt dinleyip not aldı. Biraz daha muhabbet ettik, sigarasını kah söndürüyor kah yakıyordu.

Birkaç ay sonra Turhan Hoca'yla buluştuk. Diyarbakır BŞB'yle anlaşmıştı, sendikayı sordum, yüzü buğulandı. "Metin Kurt hastaneye kaldırıldı" dedi. Alkolden kaynaklı bazı sıkıntılar yaşamıştı. "Bu yüzden sendika aksadı bir hayli". Üzüldük, başka konulardan konuşmaya başladık.

Ve bu sabah kalktığımda, gitmişti. Yoktu.

Kendisini, hakkında "Metin Kurt dediğin adamın siyasi geçmişini iyi incele Alper" diyebilecek kadar alçalabilecek yeni yetme kulüp başkanlarının çarkına girmiş bir düzen için heba etti, kimine göre yazık etti; kimine göre iyi etti. İyi birisi miydi, bence evet. İnandığı şey uğruna karşılıksız ve vefasız kalınacağını bile bile mücadele etti.

Metin Kurt, Türk futbol düzeninin en büyük kamburuydu. F1 pilotlarıyla yapılan dostluk maçına çağıramazdınız; Ali Sami Yen'e veda maçına çağıramazdınız; herhangi bir şeyin yıl dönümünde maça çıkmaya ikna edemezdiniz. Şatafat, gösteriş seven futbol "emekçilerinin" aksine; yeni alacağı arabanın beygiriyle uyutamazdınız. Attığı gol karşılığında yöneticilerden Laila'da eğlence sözü değil; alt yapı topçularının maaşının pazarlığını yapan bir adamı sevemezdiniz. Sevmediniz de.

Hep ittiniz, kaktınız; yok saydınız, görmezden gelip, çabasına balta vurdunuz. Metin Kurt, muhtemelen senenin sadece bu döneminde anımsanacak o Kesmeşeker şarkısındaki gibi hep yalnız kaldı. Sadece ceza alanında da değil üstelik. Sizin o lükse boyanmış futbol topunuzun olduğu her alanda yalnız bıraktınız onu. Çünkü Metin Kurt'lar çoğaldığında siz azalacaktınız.

Şimdi Metin Kurt da yok. Alın oynayın topunuzu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizin de söyleyeceğiniz şeyler var ise, eklemekten çekinmeyin lütfen...