31 Ağustos 2012 Cuma

Avrupa Testi'si | cumhuriyetspor


Avrupa testimiz, Avrupa yolunda kırıldı; malumunuz zafer bayramımızda iki takımımız da rahat gördükleri turları rakiplere hediye ettiler. Hal böyleyken hem kafa dağıtma maksatlı; hem de birebir okura dönük bir şeyler yazayım dedim: Avrupa Testi!

Verdiğiniz cevaplara göre bir Avrupa analizimiz de cabası! Başlayalım mı?

1) Trabzonspor’un penaltılarla elendiği Macar ekibi Videoton, o maça kadar Avrupa’da kaç dakikadır gol yemiyordu?
a) 424
b) 85

2) Marsilya’ya elenen Eskişehirspor’un defansa kurtarıcı olarak almış olduğu Servet Çetin’in önceki takımında oynadığı son Avrupa maçı ne zamandı ve kiminleydi?
a) Karpaty – 2010
b) Neftci Baku – 2011

3) Fenerbahçe’yi eleyen Spartak Moskova’yı zamanında bir diğer Türk takımı elemişti. Üstelik, o takımın Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk deplasman maçıydı. Bir deyin hele, kimdi o takım?
a) Galatasaray
b) Göztepe

4) Avrupa elemelerinde elendiğimiz rakiplerden birisi liginde ilk kez şampiyon olduğu sezon, rakibi de Türkiye’de ilk kez şampiyon olmuştu. Hangi eşleşmeden bahsediyor olabiliriz?
a) Bursaspor – FC Twente
b) Trabzon – Videoton

5) Geçtiğimiz sezon kaleye isabetli şutu olmadığı halde penaltılara giden Videoton müsabakasında en kritik penaltıyı kullanan ve topu direğe nişanlayan Trabzonsporlu futbolcu kimdir?
a) Didier Zokora
b) Tayfun Cora

6) Fenerbahçe’den jet hızıyla Spartak Moskova’ya transfer olan ve ilk maçta eski takımına (!) gol de atan Emenike, Türkiye sınırları içindeki ilk golünü de Fenerbahçe’nin eski kalecilerinden birine atmıştı. Kimdi o kaleci?
a) Oğuz Dağlaroğlu
b) Rüştü Reçber

Değerlendirme:

a’lar çoğunluktaysa: Bravo, siz tam bir çoğunluk harici Türk seyircisisiniz. Elenen takımlara kızdığınız kadar, onları analiz etmekte yetersiz kalan teknik heyetlere ve transferleri hep çıkmaz ayın son çarşambasına bırakan yönetimlere de kızıyorsunuz. Şu bir gerçek ki; hiçbir zaman yüzünüz gülmeyecek, çünkü burası Türkiye ve Türk takımlarında bahaneler asla bitmez…

b’ler çoğunluktaysa: Bırakalım testi mesti, şu hafta sonundaki maçlara bir bahis yapalım mı hocam? Ne diyorsun, kim kimi yener? Avrupa’da çok oynayıp (!) yorulan ekipler hafta sonu tökezler mi? Hı?

30 Ağustos 2012 Perşembe

Nostalgia: Dört Dörtlük Jaba


Günümüzde bir Brezilyalı olan Alex'le yaşadığı gerilim ile gündemde olan Aykut Kocaman zamanında başka bir Brezilyalıya belki de lüzumundan fazla tahammül ediyordu: Jaba.

2006-2007 sezonunda Ankaraspor'da uzun süre gol atamayan Jaba'yı inatla oynatmaya devam eden Aykut Kocaman bunun semeresini sezonun son haftalarında alacak ve 28. hafta mücadelesinde Ankara'da Konyaspor'u 4-2 yenen leoparların tüm gollerini Jaba atacaktı. İşin garibi, Jaba'nın 27 hafta boyunca attığı dört golün ikisini ilk devredeki Konya maçında atmış oluşuydu...

O günlere gidip bugüne bir hamle yapalım; o gün Jaba'dan 4 gol yiyen kaleci Oğuzhan Bahadır'dı. Oğuzhan sonrasında İBB'ye transfer oldu. Bu sezon Antalyaspor forması giyen Jaba ile Oğuzhan'ın yolları Olimpiyat Stadı'nda kesişti ve bu kez gülen taraf kale oldu: İBB 4-0 kazanıyordu. Ancak işin ilginç yanı, maçtaki dört golün ikisi eskiden Ankaraspor forması giyen Tevfik Köse ve Eren Aydın'dan geliyordu...

Bir de bu konuyu araştırırken bulduğum bir ilginç nokta daha var... Oğuzhan Bahadır'ın bugüne dek formasını giydiği 6 takımın üçü ismini değiştirmiş. (Konyaspor, Elazığspor, Zonguldakspor)

İşte huzurlarınızda; Ankaraspor'un Konyaspor'u Jaba ile yendiği maçın kısa özeti...


1986'dan Beri İlk Kez

1986-1987 sezonundan bu yana ilk kez Süper Lig'de ilk iki hafta sonunda puan kaybetmeyen takım kalmamış. Peki, dejavu yaşayacaksak neleri görebiliriz bundan başka; biraz nostalji yapalım mı?

Evvela, sezonu Galatasaray şampiyon; Beşiktaş ikinci kapatmış. O sezon lige yükselen Bolu, Antalya ve Diyarbakır'dan Antalya ve Diyarbakır küme düşmüş. (Zaten iki takım düşürülmüş o sene)

Rizespor takımı kaza geçirmiş; Diyarbakır-Antalya maçı hükmen tecil edilmiş (yönetmelik ihlalinden ötürü); beş kulüp saha kapatma cezası almış (Eskişehir, Diyarbakır, Bolu, Trabzon, Galatasaray)

Zonguldak-Bolu maçı için şike iddiaları ortaya atılmış (Boluspor'un başında Şenol Güneş var), bu vesileyle Kocaeli ve Bursa düşmeleri gerekirken küme düşmekten kurtulmuş.

1980'de Ankaragücü'nü Süper Lig'e çıkaran yasa bu sezon kaldırılmış. (Türkiye Kupası'nı kazanan alt lig takımlarının bir üst lige çıkarılması)

Çaykur Rize, ismini Rizespor yaparak lige katılmış.

- - -

Şike konusu hala ülke futbolunun en muammada kaldığı mevzuların başında geliyor, tablo ortada; 26 sene olmuş, bir arpa boyu yol gidememişiz. Bu senenin mağdurları kim olur diye düşünmekten beis duymuyoruz.

Bu sene lige yükselen Kasımpaşa, Elazığ ve Akhisar Belediye'nin performansları da keza, merak konusu. İlk haftalardan yorum yapmak zor ama Kasımpaşa'nın çıkar-düşer profili tarihin tekerürüne dönük bir hissiyat doğurmuyor değil!

Kaldı ki, isim değiştirme konusunda da örneğimiz var. (Sanica Boru - Elazığ işbirliği)

Galatasaray'ın şampiyonluk tahtındaki en büyük adaylardan biri olduğu ortada... Hal böyleyken, lüzumundan fazla bir dejavu yaşanıp da Beşiktaş UEFA Kupası bileti alırsa şaşmamak lazım! Keza, bu sezon lige dişli başlayan Gençlerbirliği de 86-87 sezonunda Türkiye Kupası'nı alarak Avrupa yolunu tutmuş...

Velhasıl-ı kelam, Türk futbolunda tarihin sık sık tekrarlandığı vakidir, siz ne dersiniz; bu kadar da tekrar abesle iştigal olmaz mı?

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Alex Lükse mi Kaçıyor? | cumhuriyetspor / makale


Aykut Kocaman bundan üç yıl önce sportif direktördü. Takımın başında Daum vardı. Ne oldu? Daum, arkasından tef çalına çalına yollanıp Aykut Hoca göreve getirildi. Olur böyle şeyler… Peki Daum’un gönderilmesi sürecine, Aykut Kocaman eşlik etmemiştir dersek hata eder miyiz? Hem de çok büyük bir hataya imza atarız!

En basit örnek, kağıt vakası.

Hatırlamayanlar için kısa özet geçelim; Samandıra’da bir idman sonrası Aykut Kocaman, Daum’dan bir kağıt alırken görüntülenmişti. Birkaç hafta boyunca tüm medya o kağıtta ne olduğunu sorgularken ne Kocaman ne Daum çıkıp tek kelime etmedi. İşin ilginç yanı, o dönemde Fenerbahçe büyük bir atılım göstermiş ve altıda altı yaparak liderliğe koşar adım ilerlemeye başlamıştı.

Kağıt olayı, sonrasında gelişen paranoyak kurgular ve futbolcuların aklının karışması neticesinde son haftada kaybedilen şampiyonluk. Akabinde Daum gönderilip Aykut Kocaman getirildiğinde kimse ses çıkaramayacak hale gelmişti.

Şunu da elbette savunabiliriz; Daum herkesin önünde kağıdı Aykut Kocaman’a vermese kendi ipini de çektirmezdi. Doğrudur, bir yere kadar. Nereye kadar? Aziz Yıldırım’ın o dönemde çıkıp “Bu takımın patronu Aykut Kocaman’dır, tüm sorunları o çözecek” demecine kadar. Teknik patron dediğimiz, bostan korkuluğu değildir. Bu tarz kriz dönemlerinde ortaya çıkıp sorunları çözmesi gerekendir. Aykut Kocaman çözmedi, neden çözmedi; ona sormak lazım.

Sonra Aykut Kocaman bildiğiniz gibi teknik direktör oldu. İlk icraatı neydi? Avrupa maçında, 60. dakikada Alex’i oyundan almak! Yani, bugünkü krizlerin ilk kıvılcımı o günlerde zaten çakılmıştı. Sonra git gide Fenerbahçe kaptanının popülaritesi törpülendi. Sık sık yedek bırakılmaya ya da oyundan erken alınmaya başlandı. Orta sahaya transfer yapamamış bir Fenerbahçe’nin Antep kadrosuna Alex’in alınmayışı artık iplerin iyice koptuğunu gösteriyor.

Alex şu anki Fenerbahçe için bir lüks değil; zaruri ihtiyaçtır. Bunu görüp, egosunu tesis dışında bırakıp taktik tahtasına Alex’i as yazacak bir kapasite Aykut Kocaman’da var mıdır, yok mudur; bunu ben bilemem. Tek bildiğim şey şudur; elbette her teknik direktör belli bir oyuncuya odaklı olmayan sistem yaratmakla mükelleftir ancak bu durum yıllardır Edirne sınırları içinde top koşturan ve bazı tavırları hariç tüm taraftarların sempatisini kazanmış bir kaptanı itibarsızlaştırma operasyonu izlenimine dönüşmüşse; statta kürsüye çıkıp mikrofonla bağıran bir Aziz Yıldırım’dan daha fazlası gerekmektedir.

cumhuriyetspor - 29.08.2012

28 Ağustos 2012 Salı

Makukula


2009-2010'da Kayserispor'daki ilk sezonunda 23 gol atarak Türkiye kariyerine görkemli bir şekilde başlamıştı Portekizli golcü. Attığı ilk gol kendi kalesineydi ama olsun. (Galatasaray-Kayserispor 23.08.2009) Trabzon ve Beşiktaş'a ikişer, Galatasaray'a ise bir gol atmasının yanı sıra diğer takımları da elinden geldiğince gollerinden mahrum etmeyerek dikkatleri üzerine çekmişti.

Sonraki sezon şaşırtıcı bir şekilde Manisaspor'a attı imzayı ama sadece beş gol atabildi. Galatasaray'ı ve Trabzonspor'u gene boş geçmemişti. Hatta Trabzon'a bir maçta iki gol birden atarak Manisaspor'daki gollerine başlamıştı; ümit vaad etmişti. Neyleyelim, sezonun kalanını o maçta attığı gollere denk şekilde tamamlayacaktı.

Geride bıraktığımız sezonda, vasat Manisaspor kadrosunun belki de en vasat oyuncularından birisiymiş gibi göründü. Attığı tek gol, Türkiye Kupası'nda 2-1 yenildikleri Bugsaş'a oldu, toplamda 12 maçta forma giyebildi. 

Makukula'nın yeni bir başlangıca ihtiyacı vardı. Son yıllarda çok yabancı gol kralı görmeye başlayan Birinci Lig'te tahtın yeni sahibi olması muhtemel.

foto kaynak: tribündergi

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Kocaelispor Yürüyüşü


Yapılan Kocaelispor yürüyüşünden bir kare. Ön safta futbolcular, arkada taraftarlar. Kocaelispor'u keşke tişörtlerdeki gibi pırıl pırıl bir dönem bekliyor olsaydı...

26 Ağustos 2012 Pazar

Futbol Borsasının Yükselen Değeri: Belediyespor

Spor kamuoyunun Akhisar’ın şampiyonluğunu duyururken atladığı noktaya dikkat çekmek istedik: Türkiye’nin spor piyasasının yükselen “değerleri”, belediyesporlar.

2007-2008’den bu yana Süper Lig’de arz-ı endam eyleyen İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a yüzlerce kilometre öteden, Manisa’dan kardeş geldi. Akhisar Belediye ve Gençlik Spor ile birlikte en üst düzey ligimizde Belediyespor’lar ikilendi.

Fırsat bu fırsat, alt liglerimizde durumlar nasıl diye irdelemek istedik.

Bank Asya Birinci Lig’i lider olarak tamamlayan Akhisar Belediye ve Gençlik Spor’un yanı sıra, yıllardır o ligde boy gösteren bir diğer belediye kulübü de Gaziantep Büyükşehir Belediyespor. 2005-2006’dan bu yana aralıksız 6 sezondur Bank Asya’da mücadele eden kırmızı siyahlı takımın şu ana değin pek gözle görülür bir başarısı bulunmamakta.

Bir alt kademede ise bu sezon tek bir belediye ekibi mücadele ediyordu: Denizli Belediyespor. Ege temsilcisi ilk olarak 2008’de çıktığı İkinci Lig’e iki yıl sonra veda etse de, bir senelik aradan sonra tekrar aynı kademeye dönüş yapmıştı. 2011-2012 sezonu itibariyle topladığı kırk beş puanla düşme ve yükselme hatlarının uzağında durdu.

Akhisar Belediyespor’un başarısını tekrarlayan bir diğer kulüp ise, “belediyespor” bolluğuna rastladığımız Üçüncü Lig’den geldi. Evinde son maçına değin maç bile kaybetmeyen Nazilli Belediyespor; küme düşen Karsspor’un “şike” iddialarına cevap bile vermeye tenezzül etmeksizin küme düşme hattındaki Oyak Renault’a 3-1 kaybetse de en yakın rakibine on dört puan fark atarak İkinci Lig’e doğrudan çıkma başarısını gösterdi.

Üçüncü Lig’de 2011-2012 sezonunda 14 belediyespor mücadele etmişti, Nazilli haricinde kalan 13 takımdan Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor, Bingöl Belediyespor ve Sancaktepe Belediye Spor play off oynama başarısı gösterirken; Diyarbakır ve Sancaktepe ekipleri ilk maçlarında elenmiş, Bingöl Belediyespor ise Kahramanmaraş’a penaltılarla finalde yenilmişti.

Belediyespor ekolünü başarıyla temsil edemeyen Diyarbakır Kayapınar Belediyespor ve Kepez Belediyespor ise küme düşerek Bölgesel Amatör Lig yollarını tuttular…

Bu altı takım haricinde Menemen Belediyespor, Sandıklı Belediyespor, Belediye Vanspor, Elazığ Belediyespor, Sivas Dört Eylül Belediyespor, Kilimli Belediyespor, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Spor, Tekirova Belediyespor da bölgelerinin belediyelerini temsil ettiler…

Bölgesel Amatör Lig’e iki takım yollayan Belediyespor’lar, dört de takım çıkarttılar…

Derince Belediyespor, Bergama Belediyespor, Çorum Belediyespor ve Kahramanmaraş Belediyespor önümüzdeki yıl Üçüncü Lig semalarını şenlendirecekler!

Bu mantıkla, Türkiye’nin profesyonelleştirilme yolunda ataklar yapılan Bölgesel Amatör Lig’ini de sayarsak beş kategorisinden toplam altı belediyespor sezonu şampiyon kapattı.

Birkaç husus dikkatimizi çekmeli bu noktada…

Evvela, konuyla alakalı bir bilgi aktarmamız gerekiyor.

2011-2012 sezonunda İkinci Lig’de yokluklar içinde verdiği mücadelesi nihayetinde Üçüncü Lig’e düşen takımlardan birisi Çorumspor’du. Dahası var. Takımın sezon sonunda yaptığı kongresinde kulüp yönetimine tek bir aday bile çıkmayınca kongreyi izlemeye gelen yerel gazeteciler yönetime girdi!

Bir yere kadar, futbol normlarında olası hadiseler bunlar. Peki Bölgesel Amatör Lig’de dünyanın yatırımıyla şampiyon olan Çorum Belediyespor’u bu tabloda tam olarak nereye monte etmemiz gerekiyor?

“Belediye, sıfırdan bir takım kurup onu şampiyon yapmak için efor; para; yatırım ve mesai harcamaktansa Çorumspor’u kümede tutamaz mıydı?” sorusunu vicdanlara bırakıyoruz…

Tabii “yatırım” demişken şunu da vurgulamamıza izin verin lütfen:

Amatör, bir işi/uğraşı para amacı gütmeden yapan kişiye verilen isimdir. Her sözlükte tektir, yeganedir.

Bölgesel Amatör Lig ise ismi ve statüsü gereği amatör olmalı, mantıken. Ancak son yıllarda artan futbol ekonomisi ve buna bağlı olarak artış göstermiş olan Belediyespor’lar piyasada bir hayli çalkantıya neden oldu. Yaptıkları lüks transferler bile bunların göstergesidir.

Sırf geride bıraktığımız sezonda bile Zara Belediyespor, Mustafa Kocabey’le; Altınova Belediyespor ise Okan Yılmaz’la anlaşmış ve bu oyunculardan Mustafa Kocabey play off finali oynamıştı.

Haliyle dönen para arttı; rekabetler sert ve amansızlaştı. Sonuç?

Derince Belediyespor, Üçüncü Lig’e yükselme maçını bir diğer Belediyespor’la oynadı. (Beyköy Belediyespor) Bu ikilinin yanı sıra Bölgesel Amatör Lig play off finallerine Ayvalıkgücü Belediyespor, Çiğli Belediyespor, Toroslar Belediyespor, Zara Belediyespor da katılmış, çıkan üç takımın aksine bu takımlar yükselme başarısı gösterememişti. Kaba hesapla tam sekiz takım şampiyonluk virajını dönmüş; dördü şampiyon olmuş.

Dokuz takımın yükseleceği bir statüye yedi takım sokabilen furya gittikçe güçlenecek, bunun en önemli göstergesi ise Bölgesel Amatör Lig baraj maçları…

Süper Amatör’den yükselmeye çalışan takımlarla Bölgesel Amatör’den düşmemeye çalışan takımların kıran kırana mücadele verdiği baraj maçları neticesinde tam on altı belediyespor gelecek sezon için Bölgesel Amatör Lig vizesi kaptı!

Seneye play off maçlarına daha çok takım sokacaklarını öngörebileceğimiz Belediye kulüplerinin yükselişi gittikçe profesyonel liglerimize yansıyacak; ismini değiştiren Güngören Belediyespor’un gösterdiği özveriyi çoğu takımın göstermeyeceği de Çorumspor – Çorum Belediyespor örneğinden farz edilebilir rahatça.

Herkesin spor yapma özgürlüğü anayasal güvenceyle garanti altına alınmışken, elbette alt yapısıyla profesyonel kadrolarıyla futbola ve diğer branşlara yatırım yapan belediyelerimize engel olmak haddimize değil.

Halihazırda son yıllarda çıkarılan yasalarla belediye başkanlarının spor takımlarıyla organik bağ kurmasının engellenmiş oluşu nedense tam tersi etki yaptı ve hem başkanlar hem de mevcut belediyeler spora daha aktif bulaşır oldu.

Akla iki ihtimal geliyor:

Ya mevzubahis yasa sadece belediye takımlarının önünü açmak için çıkarıldı, ya da belediyeler bu yasayı delmeyi çok ama çok istedi.

Ne olursa olsun, elimizde çok vahim örnekler var.

  • Büyükşehir Belediye Ankaraspor’ken Ankaraspor AŞ’ye devşirilen mavi beyazlı kulübün ülke liglerinde yarattığı kaos malumunuz…
  • Üç yıldır yokluklarla boğuşup sonunda bu sezon amatör kümeye düşen Karsspor’un düşüşü soğumadan Kars Belediyespor’a tahsis edilmesi için, Kafkas Üniversitesi’ne bir stadyum yapılmaya başlandı.
  • Beykozspor 1908 kulübü, belediye başkanının “Spor günahtır” diyerek tesisleri zapt etmesinin ardından yokluklar içinde amatör kümede yaşam mücadelesi vermeye başladı.
  • Anadolu Üsküdar kulübü, stadyumunun zorla TOKİ’ye devrettirilmesinden sonra stadyumsuz kaldı, şaka gibi!
  • Kocaelispor ekonomik krizdeyken “Kocaelispor’a verdiğim paraları başbakana açıklayamıyorum” diyen belediye başkanı, Körfez FK’nin tüm maçlarına gitmeye ve maddi yardım yapmaya başladı.
  • Yazıda da belirttiğimiz üzere, Çorumspor yokluklarla amatör kümeye yolculuğa girişirken Çorum Belediyespor tam ters istikamette hız kazandı.

Hâl böyleyken, olaya sadece “Belediye çalışıyor” penceresinden bakamıyoruz. Belediyespor’larımız kusura bakmasın!


FutbolExtra / Ağustos 2012

24 Ağustos 2012 Cuma

Emrespor'da Lisans Tehlikesi

9 eylülde başlayacak olan Üçüncü Lig için resmi işlemlerin tamamlanması için son on iş gününe girerken, takımların büyük çoğunluğu lisans krizlerini aşabilmiş değil. Bu durumda da akla takılan soru; toplamda 54 takımdan oluşan 3. Lig, eksik başlayabilir mi?

Lisans problemi yaşayan kulüplerin başında geçtiğimiz sezon tartışmalı bir şekilde Bölgesel Amatör Lig'den Üçüncü Lig'e yükselen Isparta temsilcisi Emrespor. Türkiye'de Yalıspor'dan sonraki ikinci mahalle takımı olan Emrespor'da krizler bitmiyor. Kulüp henüz resmi anlaşmaları yapamadığı gibi, TFF'ye yolladığı resmi belgelerde de sıkıntı yaşıyor. Geride bıraktığımız sezonda play off finalinde Muğlaspor'u mağlup eden Emrespor'un takım kaptanı maç sonrası yapılan testlerde dopingli çıkmış ve WADA kurallarına aykırı olarak aldığı ceza affedilmişti. Gene uluslararası doping standartlarını belirleyen WADA talimatnamesine aykırı olarak doping ilacını veren masörün cezasının da affedilmesi tartışma yaratmıştı. Masör ve teknik direktörle yollarını ayıran Emrespor'u şimdi başka bir kriz bekliyor.

TFF'ye yolladığı takım listesinde yönetimde iş bölümünü yapamamış olan Emrespor'un tek sorunu bu da değil. Kulübün adı resmi evraklarda Emrespor olarak geçmesine rağmen yönetimin TFF'ye yolladığı kulüp belgesinde isminin "Isparta Emrespor" şeklinde yanlış yazması federasyonda soru işareti yarattı.

Emrespor geçtiğimiz günlerde Orhan Kapucu ile teknik direktör olarak anlaşmış ve bazı tecrübeli futbolcuları da antrenmanlara çıkarmaya başlamıştı. Ancak Kapucu, kendisine maddi olarak verilen sözlerin tutulmadığını öne sürerek anlaşmasını tek taraflı fesh etmiş ve Siirtspor'la anlaşmıştı. Artık kulübü Emre mahallesi doğumlu Hakan Şimşek çalıştırıyor...

Çizgi Metin'e Biraz Fazla Şahsi Bir Veda


Metin Kurt hayatını kaybetti.

Çok basit bir haber metni olabilir, fazla alelade. Kalp yetmezliğinden, 64 yaşında. Kariyerini falan yazarsın, belki ufak bir şekilde gördüğü siyasi baskıları da geçiştirirsin haberde. Olur biter. Ben biraz şahsi bir yazı yazacağım, okunması elzem değil; yazılması elzemdi; benim açımdan.

Metin Kurt ile bir sonbahar günü tanıştık. Spor Emek-Sen'in binasında, Turhan Hoca (Özyazanlar) vesilesiyle gitmiştim; o dönemde TGC'nin Spor Köşe Yazısı Övgü Ödülü'nü yeni almışım, BirGün'de dönem dönem atraksiyonlar yapıyorum. Zaten BirGün deyince mest oluvermişti, ödül mödül bahane. Çok heyecanlı bir adamdı, hele masada futbol konuşan; futbolun emekçilerine dair kafa patlatan beş altı kişi olduğu için daha da heyecanlanmış, heveslenmişti.

Bir heves, önündeki bir zarfa uzandı. Elleri titreyerek, gözleri parlayarak zarfı açtı. "Bunu bugün sabah kapının altından atmış..." dedi. Üst katındaki grafik tasarımcıdan bahsediyordu. "Logomuzun çok sade olduğunu düşünmüş, hayrına üç dört logo tasarlamış..." Masaya diziverdi önündeki kağıtları. İnceledik, bir iki tanesini beğenmiştik. Ama eminim, logolar çok çok kötü de olsa Metin Kurt beğenirdi. Duygusal bir adamdı, birkaç kez tekrarladı, logolara ek olarak konulmuş notu ve özellikle sonundaki "Çalışmalarınızda başarılar" kısmının üzerinde durdu.

Sonra, 1950'lerden, 60'lardan Milliyet gazetesi kupürleri çıkardı bir dosyadan. Üzerinde durduğu bazı noktaların daha o günlerde bazı yazarlar tarafından ifade edilmiş olmasına değindi. Masada BESYO öğrencisi birisi vardı, yüksek lisans yapacaktı. Antrenörlük işleyişiyle ilgili bazı hukuki sıkıntıları anlattı. Metin Kurt dinleyip not aldı. Biraz daha muhabbet ettik, sigarasını kah söndürüyor kah yakıyordu.

Birkaç ay sonra Turhan Hoca'yla buluştuk. Diyarbakır BŞB'yle anlaşmıştı, sendikayı sordum, yüzü buğulandı. "Metin Kurt hastaneye kaldırıldı" dedi. Alkolden kaynaklı bazı sıkıntılar yaşamıştı. "Bu yüzden sendika aksadı bir hayli". Üzüldük, başka konulardan konuşmaya başladık.

Ve bu sabah kalktığımda, gitmişti. Yoktu.

Kendisini, hakkında "Metin Kurt dediğin adamın siyasi geçmişini iyi incele Alper" diyebilecek kadar alçalabilecek yeni yetme kulüp başkanlarının çarkına girmiş bir düzen için heba etti, kimine göre yazık etti; kimine göre iyi etti. İyi birisi miydi, bence evet. İnandığı şey uğruna karşılıksız ve vefasız kalınacağını bile bile mücadele etti.

Metin Kurt, Türk futbol düzeninin en büyük kamburuydu. F1 pilotlarıyla yapılan dostluk maçına çağıramazdınız; Ali Sami Yen'e veda maçına çağıramazdınız; herhangi bir şeyin yıl dönümünde maça çıkmaya ikna edemezdiniz. Şatafat, gösteriş seven futbol "emekçilerinin" aksine; yeni alacağı arabanın beygiriyle uyutamazdınız. Attığı gol karşılığında yöneticilerden Laila'da eğlence sözü değil; alt yapı topçularının maaşının pazarlığını yapan bir adamı sevemezdiniz. Sevmediniz de.

Hep ittiniz, kaktınız; yok saydınız, görmezden gelip, çabasına balta vurdunuz. Metin Kurt, muhtemelen senenin sadece bu döneminde anımsanacak o Kesmeşeker şarkısındaki gibi hep yalnız kaldı. Sadece ceza alanında da değil üstelik. Sizin o lükse boyanmış futbol topunuzun olduğu her alanda yalnız bıraktınız onu. Çünkü Metin Kurt'lar çoğaldığında siz azalacaktınız.

Şimdi Metin Kurt da yok. Alın oynayın topunuzu.

Umut Kekilli Futbolu Bıraktı


2006 yılında Almanya'dan Türkiye'ye, Kocaelispor'a, gelen Umut Kekilli; tekrar Almanya'ya kesin dönüş yaparak futbolu bıraktı.

Türkiye'de 2006-2008 yılları arasında Kocaelispor forması giyen Umut, 2007-2008'de 1. Lig'de şampiyonluk tatmıştı. Sonrasında kısa bir Kartalspor serüveni yaşamış; üç aylık rotarla Torku Konyaspor'a transfer olmuştu. Konya'da ilk senesinde grubu beşinci bitirmişler; klasmanda ise ikinci sırayı alabilmişlerdi. İkinci senesinde ise Elazığ'ın lider olduğu grubu ikinci sırada kapatmışlardı.

Sonraki adresi ise İskenderun Demir Çelik oldu Umut'un. Ancak bu da Kartalspor macerası gibi kısa solukluydu; dört aylık bir macera. İskenderun ligi yedinci sırada bitirince Umut, Kartalspor'daki teknik direktörü Tolgay Kerimoğlu'nun Üçüncü Lig'de kurduğu yüksek bütçeli ekibe transfer oluverdi. Yeni -ve son- adresi Vanspor'du. Van'da depremi yaşadı, ironik bir şekilde bir süre Kartal Stadı'nda maçlara çıktı. Vanspor bir dönem play off'u zorlasa da ligi dokuzuncu bitirebilecekti. Umut ise son üç haftayı Almanya'da geçirerek bu sürecin sinyalini vermişti aslında...

İlk sezonunda Eskişehirspor'a; ikinci sezonunda Giresun ve Bolu'ya yeşil siyahlı formayla goller atan Umut, kısa süren Kartal kariyerinde tek sezona üç gol sığdıracaktı: Gaziantep BŞB, Çaykur Rize ve Malatyaspor maçlarında gol atacaktı. Sonraki iki seneyi golsüz ve sakatlıklarla boğuşarak geçiren Umut, Türkiye kariyerinin son takımında altı gol birden atarak sükseli bir veda seremonisi sundu bizlere.

Vanspor'da çıktığı maçlarda Kırıkhan, Kırıkkale(2), Sandıklı, Manavgat Evrenseki ve Hacettepe'ye goller atan Umut; Gaziantep BŞB'ye karşı oynayarak başladığı Türkiye kariyerini en dipte, Gümüşhane karşısında oynadığı maçla sonlandırdı.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Derince Belediyespor 1 - Körfez FK 2

Malum, hazırlık maçı. Ancak taraftar coşkusu namına pek bir hazırlanma yoktu. Velhasıl-ı kelam, Kocaeli'nin 3. Lig'de altı takımı var evelallah ancak taraftar desteği konusunda pek cılız kalacak gibiler... Hayırlısı.

Maça Körfez 3-1-4-2 dizilişiyle başladı. Derince ise 4-1-3-2 dizilişiyle sahadaydı. İlk etapta, Derince fiziksel olarak zayıfmış gibi görünüyordu. Beykoz patentli Can Kart'ın zaman zaman takımını ileride canlandırması haricinde pek kıpırdanma göremedik.

Bu süreçte Körfez ise kalabalık tuttuğu orta sahasıyla ileride rahatça çoğalabiliyordu. Serdar Topraktepe'nin hala en azından ilk yirmi dakikada dinç oynayabilmesi takdire şayan bir durum olsa gerek...

Derince Belediyespor'un yedi numaralı futbolcusu sık sık rakibi rahatsız eden çalımları ve pozisyon girişimlerinde bulunurken gol beklenmedik şekilde geldi: Sağ kanatta Can Kart ortaladı, herkesi geçen top kalecinin solunda pusuda bekleyen dokuz numaraya geldi ve bilgisayar oyunlarında uçan kafayla atılan gollerden birisini izletti Derince Belediyespor. Maçta öne geçmişti bu golle...

İlk yarısı 1-0 biten maçta ikinci yarıya çok fazla değişiklikle girmedi takımlar ancak gözlenen bir durum vardı; Körfez'de mevkisel değişiklikler izledik. Sık sık sağ bek, sol bek ve orta saha mevkileri arasında değişimler oldu. Bu duruma getirebileceğimiz mantıklı tek yorum; Körfez'in transferi bitirdiği ancak takım içinde rotasyona yönelik ek mevkiler üretmeye çalıştıkları olurdu.

Neticede, geçen sezonu sakat kapatan Tayfun Özkan orta sahada kaptığı topu iki oyuncuyu çalımlayarak kalecinin sağından ağlara yolladı. Süratiyle ve son dokunuşuyla gerçekten kumaşının ne kadar iyi olduğunu gösterdi Tayfun Özkan.

Maça eşitlik gelince iki takım da defansif oyunu abarttı. Derince Belediyespor'u şu bağlamda başarılı buldum; gerçekten iyi ve kaliteli genç futbolcuları var ve hadlerini bilerek oynuyorlar. Sabırlı bir oyun anlayışı içindeler, bugünkü maçta sürpriz bir ikinci gol yememiş olsalar bence 2-1 galip gelen onlar olurdu. Bu sabırları onları Üçüncü Lig'de zirveye oynatacaktır.

Körfez ise zorlandı, hem de hayli zorlandı. Gelecekleri için endişelenmeleri lazım gibi görünüyor. Neticede iyi bir kadroları var, yok değil ancak Serdar Topraktepe iyi yönleri olduğu kadar ikinci yarılarda oyundan düşüşüyle de bir kambur niteliğine bürünüyor. Kendisi için Körfez'in Alex'i diyebiliriz; bazen ne onunla ne de onsuz tereddüdüne düşebilir yeşil siyahlılar...

Maçın son çeyreğine girerken, Derince Belediyespor iyice bastırıyordu ancak sürpriz bir atakta -organize olabildikleri ve gerçekten çalışılmış bir atak olduğu izlenimi taşıyan ender ataklarından birinde- golü buldu. Paslaşarak ceza alanına giren yeşil siyahlılar kalabalık yakaladıkları pozisyonu gole çevirmeyi başardılar.

Hazırlık maçı olarak zaman zaman vasata kayan ama takımların eksiklerini çok net bir şekilde görebildiğimiz bir mücadele oldu. Derince Belediye, bir orkestra görünümü kazanmak üzere. Ancak orkestranın da bir tane şefi olur, bunun kim olacağının net belirlenmesi lazım. Yoksa sorunlar çoğalır. Keza bitirici vuruş yapabilecek çok isim yok gibi. Bu da kalabalık defansla mücadele edilen Üçüncü Lig'de büyük sıkıntı yaratacaktır.

Körfez ise pozisyon üretme adına fazla sorun yaşamıyor ancak bugün havadan gelen topları hiç kimse karşılayamadı. Bal yapmayan arı görünümünde oynamanın da İkinci Lig'de pek gideri olmaz sanırım?

İki takımın da kalecilerini çok beğendim, defans olarak Körfez'in biraz daha birlikte oynamaya ihtiyacı varmış gibiydi, Derince ise gafil avlanmadıkları sürece pozisyonlara hakim defans oyuncularına sahip. Yedikleri iki gol de defansın arkasına atılan ve az adamla yakalandıkları pozisyonlardandı...









Tayfun Özkan'ın gol pozisyonu

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Ankaragücü'nü Yakan Çek

Gün itibariyle FIFA'dan, Ankaragücü'ne -6 puan cezası geldi. Sebep? Eski futbolcusu Roman Bednar'a olan borçları ödemediği için! İki ay sonra da ödememiş olursa, doğrudan küme düşürülme yolu açık... Benzeri bir tehlike de Sırp futbolcularına borçları ödeyemeyen Kocaelispor'un başında. İzmit temsilcisi, 3. Lig'deki ilk sezonuna -3 puanla başlayacak...

Roman Bednar kimdir?

Roman Bednar Ankaragücünde

Uyuşturucu satın alırken fotoğraflandığı için Trabzonspor'un transferinden vazgeçtiği Çek forvete Ankaragücü altı aylık kiralama yoluyla sahip olmuştu. Ancak West Bromwich'li futbolcu, altı ayda çıktığı maçlarda sadece bir gol atabilmiş, vasat bile oynayamamıştı. Sekiz maçı bir golle kapatan Bednar sezon sonunda İngiltere'ye dönmedi ve Sivasspor ile anlaştı.

Derince Belediyespor - Körfez FK {maç öncesi}


* 23 ağustos perşembe günü İsmetpaşa Stadı'nda 3. Lig'e yeni yükselen Derince Belediyespor ile son maçta play off'u kaçıran 2. Lig kulübü Körfez FK arasında bir hazırlık maçı oynanacakmış, gidip görelim dedik.

* Derince Belediye'den başlayalım. Geçtiğimiz sezon Bölgesel Amatör Lig'de 9. Grup lideriydi, play off'ta da hak ettiği gibi kazanıp yükseldi. Bünyesine çok fazla katkı yaptı: Beykoz'un kaptanı Can Kart, İstanbulspor'dan Fazlı Ayan, Kağıtspor'dan Tolga Aydın, Kozlu Belediye'den Samet Kalkan, Düzce'den Osman Bayraktar, Araklı'dan Muhammet Mumcu, Maltepe'den Harun Eren, Bolu'dan Cenk Özbey gibi isimlere forma giydirecek. Temel olarak baktığımızda BAL ve 3. Lig'e hakim bir transfer komitesiyle çalışmış olduklarını öngörebiliriz.

* Körfez FK ise geçtiğimiz sezonu olaylı Çankırı maçıyla kapattı ve oyuncuları toplam 32 maçlık cezalara çarptırıldı. Buna rağmen ilginçtir, camia yıkılmadı ve çok bomba transferler yaptı. Evvela teknik direktörlüğe Telat Özden'i getirdiler. Hocanın futbolculuğunda son profesyonel kulübü Körfez'di. (2004-2005) Bozüyük'ten dört oyuncu alarak sükse yaptılar. Erciyes'ten Davut Babur, Selçukluspor'dan Özgür Çelik, Gaziantep BŞB'den Vahap Işık, Altay'dan Fırat Sezer'in yanı sıra Türkiye'nin ilk Türk musevi futbolcusunu da kaptılar: Hapoel Kfar-Saba'dan Semi Elyakim. Bir de Valdres FK'den Mesut Can var dikkat çeken...

* Hamd Baha Yıldırım geçen sezon Körfez'deydi, bu sene Derince forması giyecek. Oynarsa onun için ilginç bir maç olacaktır.

* Geçen sezon son maçta ceza alan Samet Katanalp ve Gökhan Bozkaya Körfez'den yollanmış.

* Hazırlık maçlarının elbette ki favorisi olmaz ama bence Derince Belediye, Körfez'i zorlar gibi geliyor...

Derince Belediyespor - Körfez FK
Hazırlık Maçı
İsmetpaşa Stadyumu | 17.30
23.08.2012

21 Ağustos 2012 Salı

İlk Haftadan Iskarta

Süper Ligimiz, ilk hafta maçlarıyla başladı ve benim gözlemlerimce daha ilk maçlar tamamlanmadan dahi, ıskartaya çıktı! Nasıl mı?

Türk futbolunun belli başlı üç sorunu var yıllardır: Kaleci, sol bek ve forvet. Nedendir bilinmez, yetmiş milyon nüfuslu ülkede aynı dönemde iki iyi kaleci çıkmaz! Bir tanesi de, şansımıza. Bak, en son çıkan kaledeki mücadelesinden çok evden aldırtmalarıyla ünlenmiyor mu?

Ergün Penpe’den bugüne istikrarlı bir forma görmedi sol bek mevkimiz… Bir Ferhat vardı, çocuğu 4-0′lık Fenerbahçe maçı sonrası yiyip bitirdiler; şimdi Trabzon’da sonradan oyuna girdiğinde yerine çıkan oyuncuya küfür sayıyorlar!

E forvette de zaafımız ortada. Forvetlerimiz bile iki cinstir: Hakan Şükür tarzında olan ve olmayan!

Bu kısa film şeridinden sonra ligin ilk haftasına dönelim. Efendim, malumunuz son iki maç hariç, oynanan maçların hiçbirisinde takımlar iki gol at(a)madı. Maçlar ya 1-1, ya 1-0! Bu haliyle de eskiden sık sık dalga geçilen Fransa ligine döndü ortamımız. Ancak bunun da bir sebebi vardır tabii!

Bakıyorsunuz, takımların eksikleri ortadayken oturaklı transfer yapabilen neredeyse yok gibi. Transferin bakan odalarından geçtiği coğrafyaları yok sayarsak, eksiğe yönelik; ilerlemeye endeksli bir transfer politikası güden en fazla üç takım vardır ligimizde… Tabii, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un vergilerimizle yaptığı transferleri de üzülerek (!) es geçiyorum…

Misal, çok ilginç bence, Eskişehirspor’un 90. dakikada yediği golle yıkıldığı Akhisar maçındaki ayrıntıya buyurmaz mısınız? Yıllardır forvet mevkiinde eksiklik hisseden, bir türlü istikrarlı ve gole dönük bir orta saha oyuncusu da bulamayan Eskişehir’e golü atan Güray Vural, Eskişehirspor alt yapısından yetişmeydi! Güray’ın Süper Lig’deki ilk golü ise, Denizlispor’un 4-1 yenildiği Fenerbahçe maçında gelmişti. (2007-2008)

Fenerbahçe demişken, sarı lacivertlilerin Elazığ karşısında bulduğu gol çok tartışıldı; yazıldı çizildi. Ben sadece şunu savunuyorum; bir futbolcunun sağlığıyla alakalı bir durum ve aciliyet taşıyan bir pozisyon hasıl olmuşsa top kale dibinde bile olsa oyun durmalı. Ancak Fenerbahçe’nin geçtiğimiz sezon Türkiye Kupası’nda Kayseri karşısında durumu 2-2′ye taşıdığı golü de bu tarz bir pozisyonda attığını düşünürsek çok şaşırmadım diyebilirim!

Kayserispor ise Bursaspor’la yaptığı maçı 1-0 kaybederek lige kötü giriş yapanlardan oldu. İlginçtir, bu iki takım birkaç yıla kadar şampiyonluk mücadeleleri veriyor hatta Bursa’nın mücadelesi şampiyonlukla taçlanıyordu. Şimdi iki gol atamaz haldeler! Bunu şuraya bağlayalım; Türk kulüpleri, buna UEFA Kupalı Galatasaray da dahil, elde ettikleri iyi sıralamaların ve hatta şampiyonlukların maddi dönüşünü ve prestijini layıkıyla kullanamıyor. Bu duruma yol açan birkaç etmen var. İlki, kulüplerin gerçekten “kriz yönetimi”nden anlamayan yöneticilere sahip olması. İkincisi ise, kulüplerin tek gâyeleri kendi cüzdanlarının şişkinliği olan menajerlere tapulanması!

Veya bakanlara…

Birkaç yıl önce İkinci Lig’deyken devrin bakanlarından Kürşat Tüzmen’in odasında transfer imzaları attırdığı futbolculara sahip olan Mersin İdmanyurdu, bu kez de bakanın aracılığıyla Culio’ya imza attırdı. Culio ise sezon boyunca Orduspor’un kafasını şişirmişti, Galatasaray’a dönme sevdasına! İroniye bakın ki, ilk hafta Mersin-Ordu maçı oldu! Çok tartışılan Culio ise 60′dan sonra oyuna girebildi anca…

Haftanın son maçlarında ise Galatasaray, geldiğinde çoğunluğun burun kıvırdığı Umut’la umutlanırken; Gençlerbirliği de geçen sezonun istenmeyen adamı Zec’le üç puanı ve liderliği cebine koymayı başardı. Sanırım, “istenmeme enerjisi” diye bir şey var, Umut ve Zec bu sezon gol krallığında kapışabilir; güzel gol atan kazansın diyelim…

Culio’lara kul olmadığınız, siyasi kartvizitleri forma reklamı gibi taşımadığınız bir sezon dileğiyle; zor ama imkansız değil. İnanırsak, başarabiliriz…

cumhuriyetspro / 21.08.2012

20 Ağustos 2012 Pazartesi

20 Ağustosta Ne Olmuştu?


Futbol oynama hayaliyle bu ülkeye gelen bir Nijeryalı futbolcu, emniyette dövülerek öldürülmüştü.

19 Ağustos 2012 Pazar

O Asistin Sahibi Vanspor'da

(sağdaki Aziz Kızılgün)

Geride bıraktığımız sezonda Üçüncü Lig'de çok ilginç hadiseler cereyan etmişti. Bunların birisi de, bu blogda da irdelediğimiz üzere centilmenlik kitabına tersten giriş yapan Sandıklı Belediyespor'du.

Bu hafta Süper Lig'de Fenerbahçe'nin attığı golün benzerini geçtiğimiz sezon Vanspor'a atan Sandıklı'nın pozisyonunu kısaca özetlememiz gerekirse:

Maçta skor 1-1'ken, dakika 68'de Sandıklı atağında hava topuna çıkan Vanspor stoperi Murat Yıldırım ile orta saha oyuncusu Habip Tok havada çarpışıyor. Murat Yıldırım'ın dudağı patlıyor ve kanlar içinde yere yığılıyor. Vanspor stoperlerinden Nuri Terliksiz topu dışarı atmak isterken Sandıklı futbolcusuna çarpan top oyun alanına dönüyor ve ilk golü atan Aziz Kızılgün'ün önünde kalıyor. Aziz Kızılgün, kendisine topu dışarı atmasını işaret eden Vanspor sağ beki İhsan Mert'in ikazıyla yerde yatan Murat'a bakıyor ve omzunu silkip ceza alanına ortayı kesiyor. Vanspor takımı rakibin topu dışarı atacağını düşündüğü için gafil aflanıyor ve Durmuş Erol boş kaleye topu yollayarak takımına üç puanı kazandırıyor...


İşte o golün pasını veren "umursamaz" Aziz Kızılgün bu hafta Vanspor'a transfer oldu... Ancak sıkıntı yok(!) Bu ortamın muadilleri Habip Tok ve Murat Yıldırım başka takımlara gitmişti çoktan...

Aziz Kızılgün aynı zamanda olaylı Diyarbakır BŞB maçı sonrası "bir şekilde" yedi gün işgörmez raporu alan futbolcuların içindeydi. Ancak sonuca etki edememiş ve adalet üç puanın Diyarbakır hanesine işlenmesini sağlamıştı.

BAL'da Değişimler

78 ilden 160 takım Bölgesel Amatör Lig heyecanı yaşayacak
Bölgesel Amatör Lig'de çok büyük haksızlıklara da sahne olabilen play off sistemi iptal edildi. Gruplarında ilk sırayı alan kulüpler doğrudan Üçüncü Lig'e çıkacak. Son iki ise Süper Amatör'e düşecek.

Deplasmanlar için TFF tarafından kilometre başına 1.5 lira katkı yapılacak, bunun haricinde tek yönde 200 veya üzeri kilometre deplasman yapacak olan kulüplere de konaklama desteği adı altında 1000 lira yardım yapılacak.

Lige katılım sağlayan takımlara 10 bin, ekstradan teknik direktörlere de aylık 400 liralık maddi katkı sağlayacak olan TFF her takımın 24 futbolcusu ve teknik direktörüne de ferdi kaza sigortası yaptıracak. Bu bağlamda her bir takıma yaklaşık 35 bin liralık bir katkı sağlanmış olacak.

2012-2013 sezonunda toplam 160 takım, 11 grupta mücadele edecek. Bu grupların 6'sı 15, 5'i ise 14 takımdan oluşacak. En çok katkıyı İstanbul 13 takımla yaparken, İstanbul ekiplerini 9,10 ve 11. gruplara yerleştirecekler. İzmir 6, Trabzon ise 5 takımla ikişer gruba yerleştirilecek.

Aynı zamanda 160 takımın 67'si ilk kez BAL'da mücadele edecek.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Üçüncü Lig'e Ulaşım Şoku (ÖZEL HABER)

Liglerin başlamasına az bir süre kala, Türkiye Futbol Federasyonu’na ulaşım şoku. TFF’nin Üçüncü Lig’deki takımların deplasman giderlerini ve ulaşımını karşılamasını sağlayan Duru Turizm, görevden çekildi.

Dört yıl önce deplasmanlı sisteme geçildiğinde takımların deplasman ulaşım ve konaklama giderlerinin Duru Turizm’e aktarılması kararlaştırılmış ve bu şirket hem ulaşımı hem konaklamayı devralmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde şok bir kararla TFF’yle bağlarını koparan Duru Turizm’den yaratılan mercii boşluğu maddi katkılarla doldurulmak zorunda kalacak.

Zira Üçüncü Lig’in başlamasına üç hafta gibi kısa bir süre kaldığından ötürü ihale, araştırma ve anlaşma gibi yolların; halihazırda başlayan Süper Lig ve gelecek hafta başlayacak olan PTT 1. Lig yüzünden harcanan mesailer vesilesiyle zora girdiğini göz önüne alan TFF farklı bir yol seçti.

Geride bıraktığımız dört sezonun aksine bu sezon kulüplere 130 bin lira gibi bir deplasman yardımı yapılacak. Her kulübün 17 deplasman maçı olduğu göz önüne alınırsa maç başına yedi buçuk bin lira gibi bir rakam düşüyor. Yapılmak zorunda kalınan bu yardımın yanı sıra mali işler aracılığıyla dört taksit halinde her kulübe aktarılan 92 bin liralık maddi destek de TFF’yi hayli zora sokuyor.

17 Ağustos 2012 Cuma

Giresun Transfere Fransız


Giresunspor, Adana Demirspor'dan (Sultan) Süleyman Varlık'ı ve Belediye Vanspor'dan Habip Tok'u almış. Süleyman Varlık zaten kalitesini fazlasıyla kanıtlamış, kariyerli ve sahada durmasını bilen bir futbolcu. Ben Habip'ten bahsedeceğim biraz.

Bu sezon yedi maçlarını izlediğim Vanspor'un Fransa (Ales) doğumlu futbolcusu Habip, esasen sezon boyunca kronik bir sakatlığıyla uğraştığı için çok etkili olamadı ancak gerçekten gününde olduğu maçlarda gol atmasa da (bu sezon üç golü var) pozisyon yaratıp takım arkadaşlarının gol atmasını sağladı. Futbol altyapısının gerçekten oturmuş bir futbolcu olduğu sahadaki mücadelesinden anlaşılabilecek olan Habip, Türkiye'de ilk olarak Erzincanspor forması giymiş. (2003 yılında)

Sonra sırasıyla Dardanel, Hatay, Adana, Körfez, Tarsus İY ve son olarak Belediye Vanspor formalarını sırtına geçiren Habip'in yeni sezonda adresi Giresun oldu. Tarz olarak, Eren Tozlu'ya eş olduğunu söyleyebiliriz. Gol yollarında aynı sonucu vermesi pek mümkün değil ama Eren'den daha çok pozisyon üreteceğini öngörebiliyorum.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Otuz Yaş Sendromu

Metin Kurt’un, “Bu ülkede atılan her gol emekçilerin kalesine gidiyor” sözü hiç bu kadar kıymetli olmamıştı belki de. Konu, Üçüncü Lig’deki yaş sınırı olunca mevzuya emekçilerin hükmen mağlubiyeti olarak bakabiliriz.

2008 yılında, Hasan Doğan federasyon başkanıyken önüne konulan yasanın altına imzasını atıyor. Belki kronolojiye vurulsa, imza attığı son yasa bile olabilir. Olay şu: Üçüncü Lig kulüplerinde, 24 ilâ 30 yaş arası sadece altı futbolcu bulundurulacak ve bunların dördü ilk on sekize alınabilecektir. 30 yukarısının hali ise duman! Tabii, her şeyin bir sebebe büründürüldüğü ülkemizde bu futbolcu katili yasanın da kılıfı vardır. Amacımız, Türk futboluna genç futbolcu kazandırmaktır.

Yasa çıktığından beri dört sezon oynandı. Bu dört sezonun hiçbirisinde genç bir futbolcu sükseli bir transfer yapamadı. Bu dört sezonun hiçbirisinde milli kadrolarda genç yükselişini göremedik. Hadi, yükseliş bir yana, son milli takımın yaş ortalamasının bile 28’de seyrettiği ortadayken yasanın faydasının olduğunu iddia etmek komik duracaktır!

Peki bu yasa hiçbir işe yaramadı mı? Yaradı. Ekonomik olarak muazzam bir batağa düşmüş olan İkinci Lig kulüplerine karın tokluğuna 30+ yaştaki futbolcuyu oynatma şansı verdi. Keza ekonomik olarak dipte bile diyemeyeceğimiz kadar kötü durumdaki Üçüncü Lig kulüplerine de hakkını aramaktan uzak, bir ateşin içine atılmış genç bile denemeyecek kadar küçük futbolcuları altın tepside sundu.

Genel olarak, Süper Lig ve Birinci Lig’de genç sirkülasyonunun olmayışı bir yere kadar ülke futbolunu tıkıyor olabilir. Ancak yeni organize edilen ve yaş sınırının da uygulandığı A2 kategorisi bu ihtiyacı giderecek nitelikteyken, ekmeğini 30 yaşına kadar sadece futboldan çıkaran ve tek gayesi evini geçindirmek olan futbol emekçilerinin yaşamına kast eden bu insanlık dışı yasanın taca atılma zamanı geldi de geçiyor bile!

Kaldı ki, Birinci Lig’de yabancı futbolcular için geçerli olan yaş sınırı tek kalemde kaldırılmış ve ülkemiz 32’lik yabancı futbolcuların akınına uğramışken 10 yaşından beri ülkenin taraftarsız, izbe statlarında top tepmiş; ekranda gördüğü ‘Süper’ ağabeylerine özenip bir gün onlar kadar gözde olabilmenin hayalini kurmuş fakat bir şekilde Üçüncü Lig’e sıkışmış olan 29-30 yaşındaki futbolcuların günahı nedir diye sorgulaması gereken de ilk olarak, yabancılara sınırı açanlar değil midir?

Bunu da geçelim, düzenleme gençlik içinse Üçüncü Lig’de 45 yaş üzeri teknik direktör de; hatta menajer de yasaklansa? Yoksa mesele sadece basit bir ‘diş geçirme’den mi ibaret?

İspanya gibi futbol ekonomisinin beşiği sayılabilecek bir ligde bile, alt kategorilerinde yaşanan maddi sıkıntılar birinci ligindeki milyon dolarlık futbolcuların maçlara çıkmamasına neden olurken; bizim ülkemizde Süper Lig topçularının tek derdi; yaz tatili Bodrum’da mı geçsin, Türkbükü’nde mi? Haliyle Üçüncü Lig’de emekliliğe oynayan futbolcuların kafasında da bambaşka soru işaretleri doğuyor.

Ve emin olun, artık onlar sessiz kalmak istemiyor.

Bizden duymuş olmayın ama 2012-2013 sezonu, tüm alt lig kategorilerinde çeşitli eylemlerle vuku bulacak. Yaşasın futbolcunun haklı direnişi!

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Beykozspor'a Bayram Sürprizi


Transferde büyük sessizlik içinde olan 100 yıllık çınar Beykozspor ilk bombasını patlattı. Amatör liglerin golcüsü, Beşiktaş alt yapısı çıkışlı Murat Saim'le anlaşan sarı siyahlılar rotayı transfer listesindeki diğer isimlere çevirdiler.

Bu transferin ilginç noktası, Murat'ın Beşiktaş'tan çıktıktan sonra ilk profesyonel imzasının geçtiğimiz yıl Beykoz'un son maçta 2-0 yenip kümede kaldığı Alibeyköy olması. Alibeyköy haricinde sırasıyla Fatih Karagümrük, Gaziosmanpaşa, Maltepe ve Aydınspor'da forma giyen forvet; Büyükçekmece ile amatöre geçiş yaptıktan sonra Balıkesir Altınoluk Belediyespor ve Edremit Belediyespor formalarını terletti. Geçtiğimiz sezon Edremit'te 27 gole imza atan Murat Saim, Beykoz'un gol yollarındaki sıkıntısını giderecek gibi duruyor.

Hazırlık Maçında Hakem Terörü


Nevşehir'de oynanan, Altınordu-Pazarspor hazırlık maçında yan hakem bir serbest vuruş pozisyonunda Altınordu futbolcusu Engin'e, kendisine küfür ettiği gerekçesiyle tekme tokat girişiyor. Ancak futbolcu da boş değil.

Videoda dikkat çekici nokta, elindeki bayrak yere düşse de uzanıp alıp; ondan sonra "kavgaya" devam etmesi olsa gerek.

Maç ise bu olay sonrası tatil edildi.

12 Ağustos 2012 Pazar

Süper Kap

2012 model Süper Kap sahibini Erzurum soğuğunda bulurken, Türk futbolunun röntgenini çekmek de biz izleyen/yorumlayanlara düştü sanırsam. Ancak yazıya başlamadan bir de soru var aklımda… Geçtiğimiz sezonun Süper Kap’ı ne oldu acaba?

arz-ı misal, Umut Bulut’un golü sonrası sahaya çöken meşale dumanları; Türk futbolunun puslu halini (ve geleceğini) resmetmiyor muydu? İşin fenası bizim ülke futbolunun bulutları pek Umut da vaad etmiyor ya… Seromonide ağlayan kıza ne buyuracağız? Hani, Alex’in önünde seyreyleyen… Ağlama çocuk, daha çok kirli sezon olacak, çok gençsin henüz. Cüneyt Çakır Türkiye’nin en iyi hakemi olabilir, öyledir de bence ancak Çakır da olmasa Galatasaray-Fenerbahçe maçlarına atanacak hakem yokmuş gibi bir izlenim yaratmanın manası nedir? Bir de, sırf bu maç için Erzurum’un profesyonel liglerdeki tek takımı Erzurum BŞB’nin hazırlık maçlarını bu stattan alıp üniversitenin stadına verildiğini de belirtelim. Yani, filler tepişecek diye çimen çoktan bürokrasi tarafından ezilmişti…

Maçı oyun anlayışı olarak değerlendirmeden önce Halil Altıntop’un Trabzon’un kamp dönemini verimsiz buluşuna da bir selam çakalım. Acep Fenerbahçeli futbolcular da bu görüşe katılıyor mudur? Defans hattının evlere şenlik kabul gününden ötesi olmalı. Formsuzluk ve uyumsuzluk hakeza. Her hatta gözlenen bir sıkıntı olarak Galatasaray ile aralarındaki belli başlı fark buydu. Sarı kırmızılılar da öyle çok çok iyi değildi tabii bir de gözardı edilmemesi gereken bir husus olarak; Galatasaray tam olarak Sinyor’un kafasındaki kadroyla mücadele etmedi. Bunu lig serüveni için bir artı olarak düşüp, oyuna geçelim.

Fenerbahçe’nin yeni transferlerinden Hasan Ali’nin Kayseri günlerini de az çok bildiğim için rizikosuz oyunu beni şaşırtmadı. Ancak Kuyt’ın bir saha komiseri olup Alex’in yükünü hafifleteceğini umduğum için biraz şaşkınım diyebilirim. “Zoraki milli” Mert Günok ise sanırım hiçbir zaman Fenerbahçe’nin as oyuncusu olamayacak… Baroni’yi gördükçe aklıma Deivid geliyor, Baro’ya gösterilen sabrı Deivid’e de gösterseydi Asya yakasının milli takımı, acep şu an bir golcü sorunu yaşanır mıydı? Sorular, sorular, sorular.

Galatasaray’ın bitirici oyuncu eksikliği inatla giderilmezken bu ülkenin transfer komitesi kisvesinde yemyeşil dolar yorganlarını üzerlerine çekenlere nasıl güveneceğiz? Defans hattının fazla hata yapmadığı gözlenirken, orta sahanın zaman zaman lüzumundan fazla kalabalıklaşması göze garip geliyor. Tabii bizimki gibi ağırlıklı olarak uzun toplarla gol aranan bir futbol coğrafyasına tezat bir tablo olduğu ortada. Dany’e de vicdanen bir özür borcum var. Transfer olduğunda Dany’nin İstanbul büyütülmüşlerine uygun bir oyuncu olmadığını düşünüyordum ancak kupa finalinde neredeyse hatasız oynayarak beni kendi içimde çok mahçup etti…

Fenerbahçe’nin skor anlamında umut vaad etmeyen futboluna 45+2′de hayat öpücüğü kaptandan gelirken akla yıllardır tüm kurşunları ilk yarılarda atılan ve ikinci yarısı kısır geçen İngiliz Prömyer Lig orta saha takımlarının maçları düştü. Bir de, Aykut Kocaman’ın her fırsatta törpülemeye çalıştığı bir popülaritenin, onun kariyerini her maçta bir kez daha kurtarışı… Tabii, Lincoln’ün Fenerbahçe’ye karşı kaydettiği benzeri bir golün Bünyamin Gezer tarafından iptal edildiği 2007-2008 sezonu da geliyor… Bir gol, nelere kadir!

İkinci devre tempo gerçekten de prömyer lig kalitesinde düşmüş ve Türk futboluna zorla lokomotif yapılmaya çalışılan kulüpler yokuşta vites düşürmüştü ancak ilk devreye bir dejavu yaptık ve Umut Bulut Galatasaray kariyerine beklenenden daha iyi bir başlangıç yapmış oldu. Dirk Kuyt’ın da gelir gelmez havaalanında verdiği sözü tutup vuslata ermesiyle maç daha da ilginç bir hal aldı. Akabinde yaşanan gelişmeleri de şaşkınlıkla izledik bittabi.

Cüneyt Çakır’ın yönettiği çoğu maçta gerginlik yaşanması tesadüf müdür, yoksa ince ince psikolojik katliam yapan bir hakem vakasıyla mı karşı karşıyayız? Niye her şey Çakır’ı buluyor? Hele hele Gençlerbirliği’nde oynadığı dönemde “Bir hakem kart çıkarttığında asla itiraz etmem çünkü bugüne değin asla çıkarttığı kartı iptal eden bir hakem görmedim” diyen delilik ve dahilik arasında seyreyleyen Engin Baytar’ın bile bu kadar çileden çıkması… Normal midir? Çok da normal bir futbolcu değildi tabii ve hatta bence Galatasaray’ın kalibresinde bir futbolcu da değildir ama, yaptıkları affedilir gibi değil… Yıllar önce benzeri bir hareketin daha sertini aynı hakeme yapan Bülent Ataman’ın şu an nerede olduğu düşünülürse Engin Baytar’ın geleceği de rahatça öngörülebilir zannımca.

Galatasaray’ın 10 kişi kalmasından sonra Amrabat’ın da ‘ısıran’ oyunuyla (yine de bir parantez açalım; Amrabat o kadar ‘etmez’ beyler, kapa parantez) iki takımın oyunu beklenenin de ötesinde sertleşti, gerginleşti ve daha da pozisyona dönük hale geldi. Kalecilerin çoğunlukla şansına ve rakiplerinin bitirici vuruşlarda yaşadığı zorluklara sığındıkları süreçte Fenerbahçe’nin top kontrolünü ele geçirdiğini gözlemledik ve bu durum doksanıncı dakikaya kadar sürdü. Çizgi hakemi uygulamasının ilk meyvesi Umut Bulut’un Çakır’a kalsa verilmeyecek penaltısı olarak düştü kucağa. Selçuk’un golüne ilk koşan ise Mert’in bir boy büyüğü Aykut’tu. İronik.

Kalan süreçte kaçırılan gollerin en ilginci Aydın’ınkiydi. Zira benzeri bir kaçırışı geçtiğimiz sezon Batdal yapmıştı hatırlarsanız. Galatasaray’ın genç oyuncularındaki bitirici vuruşlardaki eksiklik çok göze çarpıyor, sizce de öyle değil mi Sinyor? Keza Mehmet Topuz’un direkten dönen topu da gene geride bıraktığımız sezonda Galatasaray’ın Kadıköy’de son saniyede direkte patlayan topuna bir güzelleme olsa gerek…

Neticede, Galatasaray Türkiye Süper Kupası’nı aldı; Fenerbahçe ‘error’ verdi, Türk futbolu teknik taktik hak getire güce dayalı futbolu en azından İstanbul şehzadeleri bazında bu sezon da sürdüreceğini işaret etti. Türkiye’nin ‘en iyi’ hakemi bu tabloları utandırırcasına hatalı kararlarla düzeni bozmadı. Ancak akıllarda hep aynı soru: Geçtiğimiz sezonun Süper Kupası nereye saklandı?

Bir de son not; Umut Bulut penaltıyı kullanıp gole çevirseydi yanılmıyorsam 1997′den beri ilk kez bir oyuncu derbide hat-trick yapmış olacaktı… Bazı absürdistan spor sitelerinin işini kolaylaştıralım bu not ile… (Son hat-trick Hakan Şükür’den)


12.08.2012 / cumhuriyetspor

9 Ağustos 2012 Perşembe

Eskişehirspor Neden Kaybetti?


Eskişehirspor'un Marsilya ile oynadığı iki maçı da televizyondan izledim, o yüzden temkinli bir yazı olacak. Tv'den maç izleyip, ulema kesilenleri sevmediğim için aynı çukura düşmemeye çalışacağım...

Evvela, ilk maçtaki yenilen tek golde Boffin-Servet ikilisinin ortak payı olduğunu düşünüyorum. Servet'in de Boffin'in de zamanlama ve pozisyon alma hataları golü getirmişti. Rövanşta da aynısı oldu ama bu kez tüm defans hattı evlere şenlikti.

Rövanş mücadelesinin ilk yarısında, 1-0 geri düştükten sonra, Eskişehir'in bir penaltısı verilmedi gibi geldi, tam emin olamıyorum ve yenilgilerde tek pozisyonluk hatalı kararlara bel bağlamanın anlamsızlığını daima savunmuşumdur amma ve lakin hakemin pozisyon süzme becerisinin kısıtlı olduğunu düşündüren başka kararları da oldu maç içinde.

Bu iki ana etmeni geçtikten sonra, nacizane bir tespit... İlk maçta bilhassa "tecrübeli" sıfatını üstüne yapıştıran Servet'in müthiş hatalar yapması takımı endişeye sokmuş gibiydi. Bu endişe telaşı, telaş da diyalogsuzluğu ve neticede diyalogsuzluk da hataları getirdi. Oyuncuların bakmadan attıkları paslarla atağa çıkarken top kaptırmaları, defansın hele hele üçüncü goldeki pozisyon hataları, rakibe çok boş alan bırakmaları turu da bırakmalarına yol açtı.

Esas üzücü olan nokta ise Marsilya'nın gerçekten bu turu Eskişehir'den daha çok hakeden bir görüntüsünün olmamasıydı bence. Hele hele ikinci devrede yok yere kavga çıkarıp çirkefleşmeleri böyle uluslararası bir platformda şişirilen bir takımın klasında bir hareket değildi. Buldukları şans golleriyle turu atlayan Marsilya'nın üst turlarda çok da şanslı olabileceğini düşünmüyorum.

Bir de son bir şey, ligde gol yollarında asist bazında aşırı katkısı olan Batuhan hala takımda olsaydı EsEs Marsilya'yı elerdi gibi geliyor...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Üçüncü Lig'in İlginç Transferleri

Henüz transfer döneminin bitmesine 30 güne yakın süre var ancak bazı transferlere değinmek istedim nacizane...

* Kırıkkale'nin Beşlisi

Üç yıldır transfer yasaklı kadrosuyla mücadele ederken bu yıl beklenen sona ulaşıp küme düşen MKE Kırıkkale'den beş futbolcu Üçüncü Lig'de kaldı. Abdullah Sönmez ve Hasan Akdemir Ankara Demirspor'a; Bahri Arslanlı ve Ramazan Algan Gölcükspor'a; Samet Türkmen Batman Petrol'e ve Tayfun Yıldırımhan da Refahiyespor'a transfer oldu. Açıkçası Kırıkkale'yi geçtiğimiz sezon kritik Bayrampaşa maçında izlemiş ve hiç beğenmemiştim. Ruhsuz oynadıklarını vurgulamıştım. O yüzden bu transferleri çok garipsedim... Tabii, koskoca şehir ve ilçe kulüplerinin futbolcu takipçilerinden daha iyi bildiğimizi iddia edemeyiz...

* Aydınspor'un Geleceği Aydınlık

Aydınspor 1923, şampiyonluğa adaylığını koymakta haksız sayılmaz. 1461 Trabzon'dan, Balıkesir'den, Galatasaray'dan futbolcular aldılar. Üst liglerden aldıkları bu oyuncuların yanı sıra Üçüncü Lig'deki Erzurum, Evrenseki gibi kulüplerden de takviye yaptılar. Ancak Üçüncü Lig'de iyi bir kadro kurmak her zaman için şampiyonluğa işaret olmaz. Beklenmedik sonuçlara şaşırmamak lazım...

* White Hart Rapids'in Türkiye Sevdası

Daha önceden Antalyaspor ile bir kupa finalinde karşılaşan ve Nazilli Belediyespor ile Bozuyük'e transfer yapan White Hart Rapids bu kez iki oyuncusunu (Cem Aytaç - Ali Aksoy) Bursa Nilüferspor'a yolladı. Bu oyunculardan Ali Aksoy'un mevkisi kaleci, Cem Aytaç ise 12 yaşından bu yana Rapids forması giyiyor. Daha önce Üçüncü Lig'de Anadolu Üsküdar, Londra'dan gelme bir futbolcuyu (Erhun Aksel Öztümer) oynatıyordu. Ligimize yabancı alt yapı ihracı sürüyor ama hani kendi futbolcumuzu yetiştirmek için 30 yaş kontenjanı koymuştuk?

* Beykoz Ekolü

Geçtiğimiz sezon baraj maçıyla kümede kalan Beykoz 1908'in üç futbolcusu Üçüncü Lig'e geçiş yaptı: Kaptan Can Kart, Derince Belediyespor'a; Tümer Avizoğulları, Elazığ Belediyespor'a; Tarık Tekdal ise Erzurum Belediyespor'a gitti. Neticede, Beykoz'un en kötü sezonu bile profesyonel kulüplerin markajında geçiyor. Bu tez kendisini kanıtlamış oldu.

* Üçüncü Lig'de Mehmet Topuz Vakası

Zonguldak Kömürspor'la anlaştığına dair haberler çıkan ve hatta Zonguldak formasıyla yerel basına poz veren Gümüşhane futbolcusu Umut Pusat, haberlerin çıkmasından bir hafta sonra Üçüncü Lig'in en kaliteli kadrolarından birine sahip olan Keçiörengücü'yle anlaşarak ilginç bir transfer hikayesinin öznesi oldu.

* Taşkın Güngör'ün "Melekleri"

Üçüncü Lig'in Ziya Doğan'ı haline gelen ve stabil bir transfer listesiyle takım takım gezen Taşkın Güngör, geçtiğimiz sezon İnegölspor'la şampiyon olup 2. Lig'e çıkmıştı ancak bu yılki adresi gene 3. Lig oldu. Erzurum BŞB ile anlaşan Taşkın Hoca eski takımı İnegöl'den tam beş futbolcuyu da Erzurum iklimine taşıdı.

* Elazığ'da Kardeşlik Rüzgarları

Geçtiğimiz sezon Birinci Lig'de şampiyon olan Elazığspor, Elazığ Belediyespor'u unutmadı! Umut Tekoğlu, Furkan Camcı, Coşkun Yıldız, Harun Koç, Mustafa Güner ve Emrah Gür'ü kiralık; Akın Köroğlu'nu ise bonservisi ile Elazığ Belediyespor'a yolladı.

-devam edecek...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Ağustosta da Extra


FutbolExtra Ağustos Sayısı'nda "Futbol Borsasının Yükselen Değeri Belediyesporlar" başlıklı bir yazım var. İlgilenenler için doyurucu içerik olduğunu ümit ediyorum.