1992 Amerikan yapımı, Türkçemize pek bir bayağı kelime oyunuyla ‘Beyazlar Beceremez’ olarak çevrilmekten beis duyulmamış bir filme gönderme yaparak girişelim paragraflara. Filmde, temel olarak ele alırsak, siyahilerin himayesi altında olan ve yüklü bahis piyasasına sahip sokak basketbolu sektöründe yükselmeye çalışan beyaz bir gencin hikayesi anlatılır. Filmin verdiği alt mesajlardan birisi de şudur; siyahiler genetik yapıları gereği çok güçlü oynayabilir, daha yükseğe sıçrayabilir ancak beyazlar daha iyi organizasyon ve analiz yeteneğine sahiptir! Irkçılığa karşı duruyormuş gibi gözüken bir filmde inceden inceye ırkçılığa omuz veren bir mesaj olması nedeniyle asla hak ettiği (?) yerlere gelememiştir bu film, zannımca.
Salatayı fazla kurcalamayıp ana yemeğe geçelim, derdimiz; laf-ı güzafımız Beşiktaş’tır efendim. Beşiktaş siyahi Türk futbolunun bu sezonluk beyazı gibi görünmüyor mu sizce de? Elazığspor dahil herkesin, hatta Kasımpaşa’nın bile, sükseli sayılabilecek transferler yaptığı bir lige 85-95 doğumlu tam 25 futbolcuyla
giriş yapan, takımın en “yaşlısı”nın 1979 doğumlu Escude olduğu ve kimsenin favori görmediği Beşiktaş ligin ilk dört haftası nihayetinde:
- En çok gol atan ikinci
- En çok puan toplayan üçüncü
kulüp olmasının yanı sıra yenilgisiz dört kulüpten de birisi.
Üstelik bu süreçte her sene ilk maçlarda büyük sürprizler yapan İBB’yle, geçen sezonun şampiyonu Galatasaray’la, puan(lar)a ciddi ihtiyacı olan Karabük ve Elazığ ile maçlar yaptı. Son üç maçında üçer gol atmayı başaran ikinci Süper Lig kulübü oldu. Bu periyotun güzelliğinde elbette takımın yaşça büyüğü olan ve en çok parayı alan yabancı futbolcularının ciddi sorumluluklar alıp genelde ikişer ikişer goller atmaları büyük pay sahibi oldu. Hani şu dillere pelesenk olan “feda” operasyonları, asıl şimdi su yüzüne çıkıyor bence.
Bu tablo tam tersi de olabilirdi, her türlü ortam müsaitti. Bir düşünün, 1993’teki ilk direktörlük vazifesinden beri kariyerinde iki Türkiye Kupası ve Trabzonspor ile 2003-2004’teki lig ikinciliği haricinde tarihe paragraf düşebileceğimiz bir avantajı olmayan (haksızlık yapma adına söylemiyorum, katiyen; kariyerine saygım büyüktür) Samet Aybaba başta. Futbolcular için sürekli huzursuz olduklarına dair yazılı basında dedikodular çıkıyor. (Ki bu futbolcuların başında gelen/geldiği iddia edilen Fernandes’in ilk bir aylık süredeki performansı ortada) Kulübün transfer ettiği veya profesyonel sözleşme imzalattığı pek çok futbolcu ilk kez şampiyonluk hedefi kovalamak zorunda olan; markalaşmış bir kulübün formasını as oyuncu olarak giyiyor.
Böylesi camiaların, dışarıda olduğu kadar illa ki içeride de rakibi vardır. Hatta belki de soyunma odasında bile? Kaynamaya hazır kazanlar, İspanya’da haftanın en kötü oyuncusuna takılan lakap misali “haftanın kömürü”nü beklemektedir. Şimdiye kadar kömür piyasası pek bir durgun oldu, kazandaki su gittikçe kaynamış ve taşmaya hazır hale gelmiştir… Beyaz adam ateşi kısmayı başarabilecek mi yoksa kömürleşmeyi kabul mü edecek; zamanla göreceğiz ama bence bu su taşmaz...
/ maraton.com.tr'deki köşe yazım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sizin de söyleyeceğiniz şeyler var ise, eklemekten çekinmeyin lütfen...