17 Ocak 2012 Salı

"Kaleci"

“Ona file bekçisi dendiği de olur. Aslında kader kurbanı, mahkum ya da şamar oğlanı da denebilirdi. Onun bastığı yerde bir daha çim çıkmadığı da söylenir.

O yapayalnızdır. Oyunu hep uzaktan izler. Hedef mekandan ayrılmaksızın üç direğin arasında idamını bekler. Eskiden hakem gibi, siyahlara bürünürlerdi. Artık hakemler kara karga kıyafetiyle çıkmıyor sahaya, kaleciler de renkli fantezilerle süslüyorlar yalnızlıklarını.

O gol atmaz. Onun varoluş nedeni gol atılmasını engellemektir. Gol futbolun bayramıdır, golcü mutluluklar yaratır; kaleci ise bozguncudur, oyunbozandır.

Sırtında bir numaralı formayı taşır. İlk ödüllendirilen asla o olmaz. O her zaman ilk suçludur. Kaleci her zaman suçludur. Suçu olmasa da fatura ona çıkarılır. Oyunculardan biri dokuz (yn: şimdi on) kusurlu hareketten birini yaptığında ceza yine ona verilir: Bomboş alanın ortasında, celladıyla baş başa kalır.

Takımların kötü olduğu günlerde de kabak onların başına patlar, şut sağanağı altında başkalarının günahlarını çekerler. Öbür futbolcular bir ya da birkaç kez affedilmez hata yapabilirler; ama her zaman milimetrik bir pasla, güzel bir çalımla ya da isabetli bir şutla kendilerini affettirebilirler.

Onun böyle bir olanağı yoktur. Seyirci kaleciyi affetmez. Yanlış mı çıktı? Bacak arası mı yedi? Top elinden mi kaydı? Çelik parmaklar pamuğa mı dönüştü? Kaleci bir tek hatasıyla maçı mahvedebilir, bir şampiyona onun yanlışıyla kaybedilebilir. İşte o zaman seyirci kitlesi onun tüm başarılarını unutuverir ve onu günah keçisi olarak ilan eder. Kara talihi ömrünün sonuna dek onu terk etmeyecektir.” - Eduardo Galeano



*Şenol Karagöl, Kızılcahamam - 1461 Trabzon maçı / on beş ocak ikibinoniki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizin de söyleyeceğiniz şeyler var ise, eklemekten çekinmeyin lütfen...